Evcilleştirme ve Sorumluluğu

Bir ara geçinemediğim iktidarlardan biri beni çocuk kütüphanesine şef öğretmen yapmıştı. Sicilini doldurduğum müdürlerin emrine verilmek ağırıma gitmişti ilkin! Ama yerime çabuk ısındım ve orada geçen yıllarımı her vakit aradım. O yıllarda öğrendiklerim, hizmet ömrümün kalan kısmını çok ama çok etkilemiştir.

Çocuklar için yazabilmek, onlar gibi katışıksız olmayı ve düşünebilmeyi gerektiriyor. O yüzden çocuk kitabı yazarlarına hep imrendim. Aralarında “bıyıklı çocuklar” ın da okuması gerekenler pek çoktur!

Çocuk kitaplarından alınacak dersler, yetişkinlerinki gibi karmaşık ilişkilerin ardına saklanmaz. Hile yollarına sapılmadan anlatılır.

Antuan Dö Sen Eksüperi’nin “Küçük Prens” serisinden aşağıdaki öykü onlardan biri! Eksüperi pilot, postacı, şair ve yazar.

Ders kitaplarımız da tıpkı çantamız ve önlüğümüz gibi ağabeyimiz tarafından temiz kullanılarak(!) bize intikal ettirildiği için ben bunları bıyıklarım çıktığında okuyabilmiştim. Belki de o yüzden olmalı; beni tenzil rütbesiyle çocuk kütüphanesine yollayan iktidara hiç kızamadım! O tarihten beri “canım sıkılıyor” diyene çocuk kitapları okumayı öneririm.

Peki, “Birini sevmek onu evcilleştirmek midir?”

Bilmem!

Bakın bakalım:

“KÜÇÜK PRENS VE TİLKİ”

Küçük Prens, başka bir gezegenden dünyaya ziyarete gelir.

Kendi gezegeni, bir koşu etrafını dolanabileceği kadar küçüktür. Arkadaş olarak sadece bir ‘gül‘ü vardır. Gül ona, evrendeki en güzel şey olduğunu ve eşinin benzerinin olmadığını söylemiştir. Fakat dünyada bir gül bahçesinde binlercesini görünce, kendisinin hiçbir şeye sahip olmadığını, gülünün çok sıradan bir çiçek olduğunu düşünür. Ağlar…

Ağlama sesine bir tilki çıkagelir.

—Günaydın, der küçük prense.

—Günaydın, der küçük prens de nazikçe ama kimseyi görememiştir.

—Buradayım, der tilki. “Elma ağacının altında!”

—Kimsiniz? Der; küçük prens. Sonra da, “çok güzel görünüyorsunuz” diye ekler.

—Tilkiyim ben, tilki!

—Benimle oynar mısın? Der; küçük prens. “Çok mutsuzum.”

—Hayır, der tilki. “Oynayamam; evcil değilim ben.”

—Öyle mi? Bağışla beni, der. Ama bir süre düşündükten sonra, “Evcil ne demek?” diye sorar.

—Sen buralı değilsin, der tilki. “Ne arıyorsun buralarda?”

—İnsanları arıyorum, “Evcil ne demek?”

—İnsanları mı arıyorsun? Silahları var ve avlıyorlar. Çok can sıkıcılar. Ayrıca tavuk yetiştiriyorlar.

Tek konuları bunlar. Tavuk mu arıyorsun?”

—Hayır, “Arkadaş arıyorum. Evcil ne demek?”

—Genellikle ihmal edilen bir iş, der tilki. “Bağlar kurmak anlamına geliyor.”

—Bağlar kurmak mı?

—Yani! Der. “Örneğin sen benim için hala yüz bin öteki çocuk gibi herhangi bir çocuksun. Benim için gerekli de değilsin. Senin için de aynı şey. Ben de senin için yüz bin öteki tilkiden hiç farkı olmayan bir tilkiyim. Ama beni evcilleştirirsen birbirimiz için gerekli oluruz o zaman. Benim için sen dünyadaki herkesten farklı birisi olursun. Ben de senin için eşsiz, benzersiz olurum…”Küçük prens,

—Anlıyorum galiba, der. “Bir çiçek var… Galiba o beni evcilleştirdi…”

—Olabilir, der tilki. “Dünyada böyle şeyler hep olur.”

—Ama hayır, o Dünya’da değil,” deyince küçük prens. Tilki şaşırır. Merakla,

—Başka bir gezegende mi? diye sorar.

—Evet.

—Orada avcılar var mı?

—Yok.

—Aman ne hoş! Peki tavuklar?

—Hayır, tavuklar da yok.

—Hiçbir şey mükemmel olamıyor, diyerek içini çeker tilki ve birden aklına bir fikir gelir:

—Benim yaşamım çok tekdüze, diye anlatmaya başlar. “Ben tavukları avlıyorum; insanlar da beni. Bütün tavuklar birbirine benziyor, bütün insanlar da… Bu yüzden çok sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen yaşamıma güneş doğmuş gibi olacak. Duyduğum bir ayak sesinin ötekilerden farklı olduğunu bileceğim. Öteki ayak sesleri beni köşe bucak kaçırırken seninkiler tıpkı bir müzik sesi gibi beni çağıracak, sığınağımdan çıkaracak. Hem bak, şu buğday tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Buğday tarlalarının da hiçbir anlamı yoktur benim için. Bu da çok üzücü… Ama senin saçların altın sarısı… Beni evcilleştirdiğini bir düşün! Buğday da altın sarısı… Buğday bana hep seni hatırlatacak. Ve ben buğday tarlalarında esen rüzgârın sesini de seveceğim…”

Tilki uzun süre küçük prense bakar ve sonra da,

—Lütfen, evcilleştir beni! der.

—Çok isterim, diye karşılar küçük prens. “Ama burada çok kalmayacağım. Bulmam gereken yeni dostlar ve anlamam gereken çok şey var.”

—İnsan ancak evcilleştirirse anlar, der tilki. “İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkânlardan her istediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan dükkân olmadığı için dostları yok artık. Eğer dost istiyorsan beni evcilleştir.”

—Seni evcilleştirmek için ne yapmalıyım? Diye sorar, küçük prens.

—Çok sabırlı olmalısın, der tilki. “Önce karşıma, şöyle uzağa çimenlerin üstüne oturacaksın. Gözümün ucuyla sana bakacağım, ama bir şey söylemeyeceksin. Sözler yanlış anlamaların kaynağıdır. Her gün biraz daha yakınıma oturacaksın…”

Ertesi gün küçük prens erkenden gelir.

—Aynı saatte gelmen daha iyi olur, der tilki.”örneğin sen öğleden sonra dörtte geleceksen, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Mutluluğum her dakika artar. Saat dörtte artık sevinçten ve meraktan deli gibi olurum. Ne kadar mutlu olduğumu görmüş olursun. Ama herhangi bir zamanda gelirsen yüreğim saat kaçta senin için çarpacağını bilemez. İnsanın belli alışkanlıkları olmalı…”

—Alışkanlıkları mı?

—Evet. Bunlar çoğunlukla ihmal edilir, der tilki.”Alışkanlıklar bir günü öteki günlerden, bir saati öteki saatlerden farklı kılan şeylerdir. Örneğin benim avcımın bir alışkanlığı vardır. Her perşembe koyun kızlarıyla dansa giderler. Bu nedenle perşembe günleri benim için güzel günlerdir. Üzüm bağlarına kadar sokulabilirim o günler. Ama avcılar herhangi bir günün herhangi bir saatinde gidiyor olsalardı hiç tatilim olmazdı.”

Böylece küçük prens tilkiyi evcilleştirir. Ayrılma zamanı geldiğinde tilki, “Ağlayacağım” der.

—Benim bunda bir suçum yok, der küçük prens. “Seni üzmek istememiştim ama evcilleştirilmeyi sen istedin…”

—Evet, orası öyle!

—Ama ağlayacağını söylüyorsun.

—Evet, öyle! Der tilki.

—O halde evcilleştirilmek senin için pekiyi olmadı!

—Çok iyi oldu! Der tilki. “Buğdayların rengini düşün.” Sonra da, “Gidip güllere bak şimdi,” diye ekler. “Kendi gülünün eşi benzeri olmadığını göreceksin. Sonra da gel vedalaşalım. Sana armağan olarak bir sır vereceğim.” Küçük prens gidip güllere bakar ve onlara:

—Siz benim gülüme hiç benzemiyorsunuz,” der. “Hatta hiçbir şeysiniz şu anda. Çünkü ne bir kimse sizi evcilleştirdi, ne de siz bir kimseyi. İlk gördüğüm zamanki tilkim gibisiniz. O zaman yüz bin başka tilkiden herhangi biriydi o tiki de. Ama şimdi dostum oldu ve benim için eşi benzeri yok.”Güller çok utanırlar.

—Çok güzelsiniz, ama sadece o kadar” diye sürdürür sözlerini küçük prens. “İnsan sizin için ölemez. Doğrusu; gelip geçici biri için benim çiçeğimin sizden hiçbir farkı yok. Ama o benim için yüzlercenizden daha önemli; çünkü suladığım, cam bir fanusun altına koyduğum, önüne siperlik yerleştirdiğim çiçek o. Çünkü böceklerini ben onun için öldürdüm. Çünkü yakındığı ya da övündüğü, ya da hiçbir şey söylemediği zamanlarda dinlediğim çiçeğim o benim. Çünkü o bana ait.”Tilkinin yanına döner sonra:

—Hoşça kal,” der ona.

—Hoşça kal,” der tilki. “İşte sana bir sır, çok basit bir şey; İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremeyebilir.”

—Asıl görülmesi gerekeni gözler göremeyebilir,” diye yineler küçük prens; “unutmamalı bunu”

—Gülünü senin için önemli kılan, onun için harcamış olduğun emek ve ayırdığın zamandır.”

—Onun için harcamış olduğum… Diye yineler küçük prens. “Bunu da unutmamalı”
—İnsanlar unuttular bunu, der tilki. “Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğimiz şeylerden sorumlu oluruz. Sen gülünden sorumlusun…”

—Ben gülümden sorumluyum, diye yineler küçük prens. “Bunu unutmamalı.” “Bunu unutmamalı..” “Bunu unutmamalı…”

Antoıne De Saınt-Exupery

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder